KONUYU OKU
22. ZİKİR VE SÜREKLİ HATIRLAMA
Zikrin Arka Planı

ZİKRİN ARKA PLANI

 

1) Zikir ilk bakışta kalple hatırlama, dille anmadır.

      a) Allah’ ı;

                  1) Dil ile zikretmek; Allah’ ı unutmamak, İslam’ ı anlatmak birer zikirdir. En ideal zikir ise Kur’an okumaktır.

                  2) Sürekli kalp ile zikretmek; Allah sevgisini, rızasını, ihlâs ve takvasını canlı tutmakla beraber Mücadele 7 / 542’ ye göre “ …Allah her nerde olsalar onlarla beraberdir… “ bilinci ile daima uyanık yaşamaktır.

                        3) Tüm beden ve ruhu ile zikretmek; namaz, oruç, hac ve diğer emir ve yasakları yerine getirmek vs.

                  4) Allah sevgisinden ve kusurlarından dolayı ayrıca fani olduğunu düşünerek gözyaşı dökmek vs.

      b) Olumlu veya olumsuz bir olayda Allah’ ı hatırlayıp kendine çeki düzen vermek,

      c) Günah işlememek veya sakınmak,

      d) Hayır yapma ve sıkıntılı anlarında Allah’ ı anıp direnç kazanmak,

      e) Allah ve Resul’ üne sevgi beslemek,

      f) Yerde ve gökte canlı ve cansız varlıkların zikir korosuna katılmak ve manevi hazzı duyabilmek,

      g) Nasihat etmek veya nasihat dinlemek,

      h) Her fırsatta Kur’an okumak ve dinlemek,

      ı) Tüm ibadetleri Allah için yapmak,

i) Allah için sevmek ve buğuz etmek,

      j) İyiliği anlatıp kötülüğü engellemeye çalışmak,

      k) Hayâya uygun bir halde bulunmak (kadınların da tesettür hali vs.),

      l) Sürekli Allah ile bağlantı içinde yaşamak ve gaflete düşmemek.

 

2) Zikirde çelişkiye düşmemelidir. Çünkü Saf 2 / 550’ de “ Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? ” buyurduğu için zikirde ne söylüyor ve nasihatte ne anlatıyorsak onu mutlaka yapmalıyız ve zikirde yalancı durumuna düşmemeliyiz.

 

Bunun için insan;

      a) Zikirle ne söylediğini ve ne amaçladığını bilmelidir.

      b) Söylediğine ters düştükçe nefsi yendiğini zannederken tam tersine onu azgınlaştırdığının farkına bile varamaz. Örneğin;

                  a) Zalimi engelleyeceği yerde gafletle övebiliyorsa,

                  b) Helal ve harama dikkat etmiyorsa,

                  c) Şirkin sınırlarını bilmiyorsa ve kötülüğe karşı tarafsız kalıyor ya da bana ne, ben hiçbir şeye karışamam diyorsa,

                  d) İyiliğin yayılmasına çalışmıyorsa,

                  e) Sürekli hayattan şikâyet ediyorsa,

      c) Allah’ tan şikâyetçi olup-olmadığını ve diğer zikirlere ters düşüp-düşmediğini sorgulamalı, sonra da sıratı müstakimde olmak için dua etmelidir.

      d) Allah dostları arasına girmek için eli işinde kalbi ise sürekli Allah’ ı anarak şeytandan korunmaya çalışmalıdır

 

ZİKİR KONUSUNU İRDELERSEK

 

      1) Bir insanın zikirde Allah’ u Ekber (Allah en büyüktür) demesine rağmen;

Allah’ ın emir ve yasaklarına göre yaşaması ve İslam’ ı yaymaya ve yüceltmeye çalışması gerekirken bunları yapmaması bir çelişkidir. Zira aşağıdaki ayete bakarsak; 

 

Al- i İmran 104 / 62 - İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun… Buyruluyor.

 

2) Yine bir insanın zikirde Elhamdülillâh (Allah’ a hamd olsun) demesine rağmen durmadan hayattan şikâyet etmesi de yine bir çelişkidir. 

 

3) Bir insanın zikirde Sübhânallâh (Allah’ ı her türlü eksikliklerden, ortaklıklardan tenzih ederim) demesine rağmen;

Hâlâ malı, evladı, ırkı, toprağı, parayı, arabayı, evi, kişi veya kişileri vs. Allah’ tan daha çok düşünüp ilah edinircesine yüceltmesi bir çelişkidir ayrıca bunları bilinçli yaparsa Allah ile alay etmiş olur,

 

4) Bir insanın zikirde Lâ ilâhe illallah (Allah’ tan başka ilah yoktur) demesine rağmen;

Başka güç, kuvvet veya yasa koyan, ibadet edilen, yalvarılan şeyleri tanıması ve ona yönelmeyi engelleyen her şeyi lâ diyerek reddediyorum dediği halde buna ters düşmesi bir çelişkidir. Bu nedenlerden ötürü kişi;

      a) Tekrar tekrar ne söylediğini ve ne istediğini bilmeli,

      b) Ona uygun hareket etmeli ve söylediğinin aksini yapmamalıdır.

      c) Bu çelişkilere düşmemek için zikir ehli fikirde, fikir ehli de zikirde kendilerini geliştirmelidir. Ayrıca “ bu zikir ehlidir “ diyerek değer vermek, “ filan da zikir ehli değildir “ diye küçümsemek şeytanın Hz. Âdem’ i küçümsemesi gibi hatalı olur.

      d) Yoksa bu çelişkiler ile nefsini terbiye edemez bilakis azdırır ve acı bir duruma düşer.

 

5) İnsanlar Allah’ a yüz çevirdikleri müddetçe mutluluğu geçmişte ve günümüzde;

      a) Parada,

      b) Malda,

      c) Şöhrette ve övülmekte,

      d) İdeolojiler uğrunda koşmakta,

      e) Zevkte, gezi ve eğlence merkezlerinde,

      f) Yüksek saraylarda bile bulamadılar ve bulamayacaklardır.

 

Ancak Allah ile dost oldukları ve Allah’ ın rahmeti geldikçe;

      a) Hz. Yûsuf gibi zindanda,

      b) Hz. Musa gibi Firavunla savaşta,

      c) Hz. İbrahim gibi ateşte,

      d) Hz. Yûnus gibi balığın karnında,

      e) Hz. Eyyüp gibi hastalıkta ve sonrasında,

      f) Hz. Peygamberimizin de Hira ve Serv mağarasında mutluluğu bulması gibi bu noktayı yakalayanlar da en acı anlarında dahi Allah’ ın rahmeti ile mutluluğu bulabilirler.

 

6) Asrısaadetten günümüze kadar sahabeden sonra Hasan El- Basri, Nakşibendî,  İmam-ı Rabbani, Abdulkadir Geylani, Gazali gibi nefis terbiyesi ile ilmi yan yana götürerek zamanlarından günümüze kadar aydınlık saçtılar. Bu gönül fatihleri ve onların takipçileri;

      a) Elleri işte, gönülleri Allah ile beraber olmuştur.

      b) Gecelerini ibadet ve Kur’an’ la,  gündüzlerini de hizmetle geçirmişlerdir. 

      c) İç zenginliğine ulaşmışlar, her ağlayanla yürekleri yanmış, yaraları sarmış,  muhtaçlara sahip çıkmış, mutlu etmiş ve her mutlu insanla da mutlu olmuşlardır.

      d) Cömertliği ve insanlara hizmeti kendilerine görev bilmişlerdir.

      e) Bedensel arzularının zincirlerini kırarak manevi özgürlüğe ulaşmışlardır.

      f) Sürekli Allah’ ı anarak, Resulüne salâvat getirerek meleklere paralel bir yaşam sürmüşlerdir.

      g) Kalplerini Allah ve Resulüne bağladıklarından ve sevgi nedeniyle ağladıklarından kalpleri kirlenmemiştir,

      h) Bu nedenle hizmet, ibadet ve hayır yapma şevkleri hiç azalmamış ve herhangi bir anarşide de yer aldıklarını kimse görememiştir.

      I) Bunlar anlatmak istediklerini az ve öz kelimelerle, iyilikle, ikramla ve yaşayarak göstermişlerdir.

      i) Kendilerini kınayanlardan veya alay edenlerden değil yalnız Allah’ tan korkmuşlardır.

 

7) İlim ve nefis terbiyesi yapan Allah dostları;

      a) Bazı yerlerde hem yaşayarak, hem eğiterek ve hem de toplumsallaşarak bir uygarlık modeli olmuşlardır.

      b) Birçok insanın takva elbisesine bürünmesine sebep olmuşlar, çünkü bazen dille anlatmasalar da ilgi ve görüntüleri yani halleri ile birçok kere vaaz dinlemekten daha etkili olmaktadır.

      c) Demir perde ülkelerinde bile bütün engelleme ve kültürel saldırılara rağmen erimeyerek ayakta kalmayı başarmışlardır. 

      d) Toplumda daha saygın bir yer tutmuş, bölgelerinde dahi sükûnet oluşmuştur.

      e) Bu kahramanların çevresinde olan insanlar da haramlardan, özellikle gıybetten, saygısızlıktan uzak durmuşlar ve hayır işlerinde yarışmışlardır.

      f) Bu insanlar hayvanlardan bile aşağı düşen insanlar arasında bile meleklere benzemeye çalışmışlardır.

 

8) Kendilerini ve mana kahramanlarını;

      a) Bilmeden konuşanlar bazı Beni İsrail âlimleri gibi sadece kitap yüklenmişlerdir,

      b) Tarih boyunca bana yalnız Kur’an yeter, sünnete ve zikre ihtiyacım yok diyenler,

      c) Bazen de ilmi olup nefis terbiyesi yapmayanlar yolda kalmışlardır;

                  a) Gururdan, sinirden, cahil gibi argo kelimelerden kendilerini kurtaramamışlar,

                  b) Tam araştırmadan erken konuşarak fayda yerine zarar vermişler,

                  c) Hep tartışma ve kavgalarla yolda dökülüp kalmışlar, 

                  d) Mana denizinin sahilinde gezenlere bakarak kendini bilmez laflar etmişler,

                  e) Fakat deryanın derinliklerindeki inci, mercan misali mana öncülerini ne acı ki görememişlerdir.

 

Sonuç olarak bir müslüman günün 24 saatini Allah’ ın rızasına uygun olarak yaşadığı müddetçe tüm yaşamı ile bir zikir halindedir.

 

Bu uygulamalar bir uçağın merkezle irtibatını kesmemesi veya radyo frekansını kaybetmemeye dikkat edilmesi gibidir. Bu şekilde her an Allah ile irtibatı devam ettirmelidir.

 

Bu irtibatı ayakta iken, otururken, yatarken, gece kalkarak, seher vaktinde, savaşta veya bir işe başlarken vs. Allah ile irtibatı devam ettirmeli yani daima Allah’ ı anmalı, andıkça aktifleşmeli ve kulluk amacından asla ruhbanlığa sapmamalıdır. Çünkü       

 

Hadid 27 / 540’ a göre “ ... Bir de (dünyaya sırt çevirerek, malı ve evliliği bile hor görerek, çileyi kutsayarak, insanların fitnesinden kaçıp mabetlere kapanarak sırf ibadete koyulmaktan ibaret olan) Ruhbaniyet ki bunu onlar icat ettiler. Biz onu üzerlerine farz kılmamıştık... “ diye ruhbanlığın emredilmediği bildirilmektedir.

 

Bu yanlışlığa düşmemek için zikir, cihad ve ilmi birbirinden koparmadan sürekli mücadele içinde olmalıdır. Zira aşağıdaki ayete bakarsak;

 

Enfal 39 / 180- Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür. Buyrulmaktadır.