KONUYU OKU
ARAŞTIRMALAR (GÜNCEL KONULAR)
37- Özürlüler Haftası

ÖZÜRLÜLER HAFTASI (10-16 MAYIS)

 

Çevremize baktığımız zaman bazen tekerlekli araba ile taşınan veya siyah gözlüklü olup birinin yardımıyla yolun bir tarafından diğer tarafına geçirilen insanlar görüyoruz. Yine bir eli veya bir ayağı olmayıp bastonla giden veya işitme cihazı ile iletişim kurmaya çalışan insanlar görürüz.

 

             Zaman zaman görmeyen, işitmeyen, konuşamayan, elleri titreyen ya da yazma ve konuşma zorluğu çeken insanları da görür bir an içimiz yanar ve onlar için dua ederiz.

 

Bazen de anormal hareket yapan, saldıran, küfreden, bazen zincirle bağlı deli dediğimiz zihinsel özürlüler de görürüz. Bu hastaların bir kısmı Orta Çağ Avrupa’sında ya yakılır, ya yüksekten atılır ya da hastalığı bulaşmasın diye suda cellâtlar tarafından boğulurdu. Bu acı olaylardan ve gelişmelerden sonra önce Endülüs’te, sonra İngiltere’de açılan hastanelerde hastalığın nedenleri ve tedavi imkânları araştırılmaya başlandı. İslam coğrafyasında ise su ve kuş sesleri arasında güzel sesli hafızlara koro halinde Kur’an ve ilahiler okutarak, huzur ortamı oluşturarak tedavi edilmeye çalışılırdı.

 

Ülkemizde de 1944 İstanbul’da sağırlar okulu açıldı. 1951’den beride tüm özürlülerin bakım ve eğitimi bir programa alındı. Dünya sağlık örgütünün kararlarıyla 1966’dan beride ülkemizde 10 – 16 Mayıs Özürlüler Haftası olarak kutlanmaya başlandı.

 

Daha önce Asrı Saadette Hz. Peygamberimiz âmâ olan Abdullah İbni Mektum’u Medine’de Kur’an öğretmeni ve müezzin olarak görevlendirmişti. Bedirde muaf tutmasına rağmen ısrarla şehit olma arzusundan dolayı topal olmasına rağmen Amr b. Cemuh adlı sahabeyi Uhut savaşına almıştı.

 

Tarihe baktığımızda Batıda felçli doğmasına rağmen Gyom’un büyük bir azim ve sabırla ünlü bir koşuculuğu ve komutanlığı başardığı, Beethoven’in sağır olmasına rağmen eserler yazdığı, Mısır’da âmâ olan Taha Hüseyin’in milli eğitim bakanlığı yaptığı, İslam coğrafyasında yine birçok âmâ insanın tüm hafız olduğu bilinmektedir. Demek ki özürlü de olsa azimle çalışarak insan istediği hedefe ulaşabiliyor.

 

Özürlü insanların sayısı 2009 yılı itibariyle sekiz milyona yaklaşmış bulunmaktadır. Sağlıklı insanlar binlerce defa Allah’a şükretmeli ama özürlüleri yük ve hor görmemeli, onları hayatın bir parçası görüp, elinden geldiği kadar özürlülerin ya tedavisinde, ya eğitim ve öğretiminde ya da sadakaya muhtaç kalmadan hayatını sürdürmesi için meslek edinmesine katkıda bulunmalıdır. Böylece hem emeğe, hem üretime katkıda bulunmuş, bir özürlünün de kalbine sevinç katmış ve bu nedenle Allah (c.c) de hoşnut etmiş oluruz.

 

Özürlüler kendilerine acınmasını değil eğitilmelerini veya meslek sahibi yapılmalarını, sonra da iş ve güç sahibi olmalarını, özellikle normal insan gibi kabul edilmelerini bekliyorlar. Bu nedenle Necm Suresi 39. ayetinde “Hakikaten, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur” ayeti doğrultusunda sağlıklı veya özürlü herkes çalışmalı ki kimse kimseye yük olmasın. Böylece sevgi saygı artsın ve yayılsın. Bu bilinç dünya ve ahiret saadeti için gerekmektedir.

 

Hiçbir insanın doğmak, annesini, babasını, cinsiyetini, sağlıklı ve ye özürlü olmasını seçmek elinde değildir. Hiç bir kimse bir dakika öncesi için yaşamaya ve sağlıklı kalmaya garanti veremez. Her an cana, mala ve evlada bela veya musibet gelebilir. Sabah sağlıklı iken akşam hasta veya sakatta olunabilir Ömür boyu baston veya tekerlekli arabaya mahkûm da olunabilir, bir anlık öfke, isyan veya kahırla küfre de gitmiş olunabilir. Küfre gitmekte bir başka özürlülüktür.

 

Bu durumlara düşmemek için her ortamda çok dikkatli olmalı, çok sadaka vermeli, çok hamd etmeli, çok dua edip Allaha sığınmalıdır.

 

Sonuç olarak

Özürlü yaşamak zordur. Allah hiç birine isyan ettirmesin. Onlara sabır sağlıklılara da şefkat ve merhamet versin. Herkes bir imtihandan geçmektedir. Allah kimsenin güzelliğine, çirkinliğine, cinsiyetine, zengin veya fakirliğine, özürlü veya sağlıklı oluşuna da bakmıyor, günahlardan ne kadar sakındığına yani takvasına göre bakıp değer veriyor. Allah yaptığından mesul değil ama kullar mesuldür. İlahi yazgıya karışamayız. Teslimiyet ruhu ile gücümüz yettiği kadar çevremizdeki özürlü ve yetimlere tüketici değil de üretici olmaları için yardım eder. Onun kaderinden ve azabından yine ona sığınırız.