KONUYU OKU
ARAŞTIRMALAR (GÜNCEL KONULAR)
32- Bilgi Teorileri Ve Vahyin İncelenmesi

BİLGİ TEORİLERİ VE VAHYİN İNCELENMESİ

BATI DÜŞÜNCESİNİ OLUŞTURAN BİLGİ TEORİLERİ

 

Bilgi, obje (varlık) ve süje (insan) arasında kurulan bağa denir.

 

Felsefe tarihinde önemli bir alan olarak bilginin kaynağı, değeri ve sınırı üzerinde durulduğunu görürüz. Bu konuda;

 

1- Şüphecilerden Pyrrhon MÖ (361–270) “yargıdan kaçmalı”, talebesi olan Timon “nesnelerin yapısı bilinemez” diyerek şüphe etmeyi amaç haline getirmiştir.

 

Not: Şüphecilik MÖ üçüncü yüzyılda Pyrrhon ile başlayıp MS Helenistik Roma dönemi ikinci yüzyıl Scktus Emprikus’a kadar devam etti. Felsefenin doğuşunda merak düşünme şüphe ve eleştirme olduğu gibi şüphecilerin de temelinde düşünme, şüphe ve askıya alma vardır. Bu da insanı körü körüne bir şeye saplanmaktan koruduğu halde, nesneleri kavrayamayız, ölüm ötesini de bilemeyiz, bu nedenle nesnelere ve metafiziğe karşı yargıdan kaçalım ki huzura kavuşalım, hayattan murat alalım derken, gerçeklerin de araştırılmasının önüne set çekmişlerdir.  Tedirginlik veren şeylerden kaçalım derken zevk, sefa, eğlenceyi ve mutlu azınlığı ön plana geçirmişlerdir. Bu da kulluk için yaratılan insanı ibadet yolundan çevirerek cehalet bataklığında mutluluğu aramaya itmiştir. Bir kısım şüpheci insanları da bilgi konusunda ya deneyciliğe ya da din konusunda Hıristiyanlığa yönlendirerek gerçeği bulacağına inanan akılcılığı yıkmaya çalışmışlardır.

 

2- Eski Yunan’da bilge kabul edilen sofistlerden Protagoras MÖ (480–410) Herkes için geçerli mutlak bilgi olamaz. Gorgias MÖ (483–371); Hiçbir şey yoktur, olsa bilemeyiz, bilsek de bildiremeyiz demekle aşırı şüpheciliği başlatmıştır.

 

3- Rasyonalist yani akılcı filozof Sokrates MÖ (469–399) şüpheciliğe karşı gelerek; varlığın bilgisi, dürüstlük, adalet ve iyilik gibi bilgi ve erdemlerin;  öğrenerek değil de doğuştan geldiğini, bu doğuştan gelen ve uyumakta olan bilgiler akıl yürütecek evet veya hayır dedirtecek sorularla ortaya çıkartılacağını savunur. Öğretmen yeni bir şey öğretmez sadece bilginin doğmasını sağlar.

 

Nahl 78- Siz hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı ve size kulaklar, gözler, kalpler verdi ki (iman edip) şükredesiniz.

Ayeti ile bilgilerin doğuştan geldiğini değil yeteneklerin doğuştan geldiğini anlamaktayız.

 

4- Platon MÖ (429–347) Kesin bilginin duyularla değil akıl ile kavranacağını, bunların da ancak ideaların bilgisi olduğunu savunur. Görünen âlem değiştiği için bilinemez ama görünenlerin ötesindeki duyular üstü gerçekler âlemi bağımsız, özgür bir akılla kavranabilir.

 

5- Aristo MÖ (384–322) Bilgiyi, mantığı kullanarak aklın üretebileceğini savunur. Yani tümelden tekili çıkarır. Örneğin tüm insanların ölümlü oluşundan tek insanın da ölümlü olduğunu çıkarması gibi.

 

Not: Orta çağda skolâstik batı felsefesi, Hıristiyanlığı savunmaya ve temellendirmeye çalıştı. Bilimsel çalışmaları engizisyonla engellemeye çalışırken İslam coğrafyasında Harezmî İbni Türk, Farabi, İbni Sina ve Gazali ve İbni Rüşd, Sühreverdi, Yusuf Has Hacip, Nizamül Mülk, Mevlana ve Yunus Emre’nin Kuran ve Hadis kaynaklı fikirleri bilgi, varlık ve ahlak alanında altın çağını yaşadı. Bu düşüncelerden bilimsel yönden etkilenen batılı araştırmacılar Rönesans ve Reformu başlattılar. Bilim teknik, tıp, hukuk, siyaset, astronomi, tarım vs. her alanda seferberlik başlattılar. Maddede kazandılar. Ama manada kaybettiler. Çünkü daha önce Hıristiyanlık taassubu bu çalışmaları engellediği için Hıristiyanlığa olan öfkelerinden dolayı Müslüman düşünürlerle içten içe tanışmayıp hem kendilerini hem takipçilerini zarara uğrattılar.

 

6- Descartes (Dekart) (1590–1650) Önce her şeyden kuşku duyarak başlar sonra insan zihninde doğuştan düşüncelerin bulunduğunu iyi yönetilen zihnin metotlu şüpheyi araç edinerek matematik gibi açık ve seçik genel geçer bir bilgiye ulaşacağına inanır. Sebep ve sonuç zinciri ile de Allah’a ulaşılacağını savunur.

 

7- Hegel (1770–1831) Deneye başvurmadan varlığa yönelerek, varlığı düşünerek nesnenin gerisindeki ideayı düşünüp akla uygunsa kavrayarak ve diyalektik yaparak bilgiye kavuşulacağına inanır.

 

8- Emprist filozof John Locke (1632–1704) bilgiler, duyu ve deneyimlerden gelir. Zira zihni boş levhaya benzetir. Duyu ve deneyimin verileri bu boş levhaları doldurur. İç ve dış algı bilgilerin kaynağı olur. Karşılaştırma, soyutlama ve tasavvurlar arası bağ kurabilme bilginin pekiştiğini gösterir.

 

9- Davit Hume (1711–1776) Emprizmi daha ileri götürür. Tüm bilgilerin kaynağı izlenimlerdir der. Bu Emprist deneyci anlayış geleneği bilimselliği adeta din haline getirmiştir. Vahyi deneysel görmedikleri için kabul etmezler. Bu da materyalizme güç katmıştır.

 

10- Pozitivizm: A. Comte (1798–1857) Gözlem ve deneyin dışındaki alanları ve bilgisini reddeder. Tabiattaki değişmez yasalar ancak deneyle bilinir. Bunun dışında görülmeyeni yani metafiziği reddederek ahiretle ilgili bilgileri lüzumsuz görerek ateizme öncülük yapmıştır.

 

11- Sezgicilik: Bergson (1859–1941) Tabiatta sürekli bir akış olduğu için akılla kavrayamayız. Ancak varlığı bir bütün olarak sezgi ile kavrayabiliriz.

 

12- Kritisizm: Temsilcisi Kant (1724–1804) olup önce bilgiyi inceler ve kritiğini yapar. Akıl ancak tecrübelerle olaylar dünyasını bilebilir. Bilginin deneyden doğmadığını ve deneyin bilginin ham maddesi olduğunu ve bu deneyin verileri duyular aracılığıyla zihne gelir. Zihin kalıplarında işlenerek bilgi haline dönüşür.

 

13- Karl Marks (1818–1883) ve Fransız Lametri (1709–1751) her şeyin maddeden olduğunu, bu maddenin çatışma ve çelişmelerden geçerek bütün varlıkları oluşturduğunu ve maddeden bağımsız düşünmenin saçma olduğunu savunmuşlardır. Özellikle Marks dini afyon olarak görmüştür. Onun yolunda oluşan Marksizm Demirperde ülkelerinde yaklaşık 100 milyon insanın heder olmasına ve insanlığa da yine 100 yıl kaybettirmeye neden olmuştur.

 

14- Nietzsche (Niçe) (1844–1900) felsefesine Darvin’in teorilerini temel yaparak zayıf türlerin güçlü türlere yem olacağını, güçlü türlerin egemenlik hırsıyla savaşarak ayakta kalabileceklerini savunur ve ahlak, eşitlik ve barış gibi manevi değerlerin egemenlik ve hükmetme mücadelesine ayak bağı olacağını zannederek dini değerlerle savaşmıştır.

 

Not: Eğer Niçe’ye uyar, insanlardan iman ve ahlaki değerleri engellerseniz Allah korusun insanlar, sırtlanlar gibi saldırganlaşırlar ve hayat cehenneme döner.

 

15- Fransız Sartre (1905–1980) İnsanın yaratılmadığını fakat var olduğunu ve özünü oluşturduğunu, Ateist bir anlayışla kendini nasıl yaparsa öyle olur. Kendini ne yapacaksa o olur diyerek. Taş veya kazma değişmez ama insan değişir ve gelişir iddiasındadır.

 

Bu Tür Fikirlere Karşı Kur’an’da

Tur 35- Yoksa kendileri Halik’sız mı yaratıldılar? Yoksa onlar (kendi nefislerini) yaratıcılar mıdırlar? diye sorulmaktadır.

 

VAHYİN İNCELENMESİ

 

Vahiy

Nisa 163- Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi (Habibim) sana da vahyettik ve yine İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, Yakup’un evlatlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyettik ve Davut’a Zebur’u verdik.

 

Vahyin Geliş Şekilleri

Şura 51- Hiç bir insan yoktur ki Allah’ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun ancak vahiy ile yahut perde arkasından yahut bir peygamber gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi suretiyle olur. Çünkü O, çok yücedir, hikmet sahibidir.

 

Vahyin İlk Gelişi

Alak 1- (Ey Resulüm, besmele getirerek) Rabbinin adı ile (Kur’an’ı) oku ki (her şeyi) o yarattı. 2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı. 3- Oku... Senin Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.          4- Ki O, kalem ile (yazıyı) öğretti, 5- İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

 

İkinci gelen vahiy

Müddesir 1- Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! 2- Kalk da (kavmini Allah’ın azabı ile) korkut (iman etmezlerse azaba uğrayacaklarını kendilerine haber ver).

 

Kur’an’ın geliş zamanı

Duhan 1- Ha, Mim. 2- (Haram ile helâli açıklayan, ifadesi) parlak Kitap; Kur’an hakkı için        3- Gerçekten biz, onu, mübarek bir gecede (Kadir gecesinde) indirdik. Çünkü biz, (Kur’an’ın hükümleri ile) korkutanız.

 

Vahyin Bir Ara Kesilmesi

Meryem 64- (Cenabı Hak’tan vahiy getirmekte olan Cebrail’in bir aralık gecikmesinden endişelenen Resulullah Efendimize, Cebrail şöyle hitap etmiştir): Biz, senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O’nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir.

 

            Cebrail’in Görünerek Vahiy Getirmesi

Necm 3- O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor. 4- Kur’an sade bir vahiydir ancak vahyolunur. 5- O’na, kuvvetleri pek çok olan (Cebrail) öğretti. 6- Öyle ki görünüşü güzel olup hemen hakiki şekli üzere doğruldu, 7- Ve o (Cebrail) yüksek ufukta idi. 8- Sonra (Cebrail,                  Hz. Peygambere) yaklaştı da sarktı. 9- (Böylece Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. 10- (Cebrail) vahyetti Allah’ın kuluna vahyettiğini!... 11- (Hz. Peygamber, miraçta gözü ile) gördüğünü, kalbi tekzip etmedi. 12- Şimdi siz Peygamberin o görüşüne karşı, onunla mücadele mi ediyorsunuz? 13- Yemin olsun ki o (Cebrail’i hakiki suretinde) bir daha da (miraçtan) inerken gördü, 14- Sidretü’l Münteha’nın (yedinci göğün) yanında... 15- (Takva sahiplerinin barınağı olan) Meva Cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.

 

Not: Peygamber hevasıyla değil vahiyle konuşuyor. Hâlbuki filozoflar ya bilgi, ya tecrübe ya da tahminle doğru veya yanlış fikirler yürütüyor. Ancak Peygamber vahiyle yol gösterdiği için yanılması mümkün değildir. Bu nedenle bizlerde filozofların değil de peygamberin getirdiklerini tercih etmeliyiz.

 

Kıblenin Kâbe’ye Çevrilmesi

Bakara 144- (Ey Resulüm, vahyimin gelmesi için) yüzünün göğe doğru aranıp durduğunu görüyoruz. Bunun için seni razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Şimdi yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Ey müminler, siz de her nerede olursanız yüzünüzü, namazlarda o Mescidi Haram tarafına çevirin. Şüphe yok ki kendilerine kitap verilenler, bu kıble çevrilişinin Rableri tarafından hak olduğunu bilirler. Allah ise onların inkârlarından ve yapacaklarından gafil değildir.

 

Hz. Âdem’e Varlıkların İsimlerin Öretilmesi

Bakara 31- Allah, Hz. Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterip “Eğer (her şeyin iç yüzünü bilen) sadıklarsanız bunların isimlerini bana haber verin” buyurdu.

 

Nuh Tufanı Bitince

Hud 44- Allah’ın emri olarak “Ey arz! Suyunu yut ve ey gök! Yağmuru tut” denildi. Su çekildi ve iş bitirildi. Gemide Cudi dağı üzerinde kararlaştı ve “Zalimler helâk olsun” denildi.

 

Hz. İbrahim’in isteğine karşı diriliş muzicesi

Bakara 260- Bir vakit İbrahim şöyle demişti: Ey Rabbim, ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster. Allah: Ölüyü dirilttiğime inanmadın mı? buyurdu. İbrahim: Evet, inandım, fakat kalbim tam yatışsın diye sordum, dedi. Allah (Teâlâ) buyurdu ki kuşlardan dört cins tut ve iyice gözden geçirdikten sonra kendi elinle parçala ve her dağ başına onlardan birer parça koy. Sonra onları çağır, koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah, dilediği her şeyde galiptir, hikmet sahibidir.

 

Ateşe verilen emir

Enbiya 68- (Nemrut ve kavmi şöyle) dediler: Bunu (İbrahim’i) yakın da İlâhlarınızın öcünü alın eğer bir iş yapacaksanız... 69- (Kudret sahibi olan) biz de dedik ki: Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol.

 

Hz. Musa’nın annesine verilen ilham

Kasas 7- Musa’nın anasına şöyle ilham ettik: Bu çocuğu (Musa’yı) emzir sonra öldürülmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil nehrine) bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılığından kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana geri vereceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız. 8- Bunun üzerine (Musa bir müddet emzirilip Nil nehrine atıldıktan sonra) Firavun’un adamları onu bulup aldılar. Çünkü ileride kendilerine bir düşman ve bir üzüntü olacaktı. Doğrusu Firavun, (veziri) Haman ve askerleri hep günahkârdılar.

 

Medyen Mısır Yolu Üzerinde Mukaddes Vadi Tuva’da Allah (cc) Hz. Musa’ya Hitaben

Taha 13- (Ey Musa) ben, seni Peygamberliğe seçtim. Şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle. 14- Gerçekten ben, Allah’ım. Benden başka hiç bir ilah yoktur. Onun için bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl. 15- Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini kullardan gizliyorum ki herkes yaptığı iş karşılığında cezalansın (iyi ise mükâfat, kötü ise azap görsün). 16- O halde, sakın kıyamete inanmayıp kendi nefis arzusuna uyan kimse, seni ona iman etmekten alıkoymasın sonra helâk olursun. 17- Şu sağ elindeki ne? Ey Musa! 18- Musa şöyle dedi: O benim asam (değneğim), ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve benim onda başka hacetlerim de var. 19- Allah buyurdu ki: Onu yere bırak. 20- Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! O bir yılan olmuş gidiyor. 21- Allah buyurdu ki: Tut onu, korkma. Biz onu evvelki haline çevireceğiz. 22- Bir de, diğer bir mucize olmak üzere elini koynuna koy ki kusursuz olarak bembeyaz çıksın. 23- Bunları, sana en büyük mucizelerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık.

 

Hz. Musa’ya verilen bir mucize

Bakara 60- Ve bir vakit Musa (susuz kalan) kavmi için su dilemişti. Biz de “asan (değneğin) ile taşa vur” demiştik. Onun üzerine, o taştan on iki göze kaynadı, çıktı. Her soy, su alacağı kaynağını bildi. Allah’ın size olan rızkından yiyin, için! Fakat kötülük ederek yeryüzünü fesada vermeyin.

 

Allah cc ile Musa arasında vasıtasız konuşma

Araf 143- Musa, kendisiyle konuşacağımızı vaat ettiğimiz vakitte gelince Rabbi ona kelâmını (vasıtasız olarak) söyledi. (Musa) şöyle dedi: Rabbim! Cemalini bana göster, sana bakayım.  Allah: Beni hiç bir zaman göremezsin fakat şu dağa bak eğer o, yerinde durursa sen de beni görürsün, buyurdu. Nihayet Rabbi, o dağa tecelli edince onu yer ile bir etti. Musa da bayılarak yere düştü. Sonra ayılınca şöyle dedi: Allah’ım! Seni tenzih ederim. (Dünyada seni görmeyi istemekten) tevbe ettim ve ben, müminlerin (buna inananların) ilkiyim. 144- (Allah şöyle) buyurdu: Ya Musa! Ben, (seni) peygamber göndermemle ve (seninle vasıtasız) kelâm etmemle seni asrının insanları üzerine seçtim. Şimdi şu sana verdiği emir ve yasakları al da şükredenlerden ol.

 

Hz. Eyüp’e şifa için verilen emir

Sad 41- Kulumuz Eyüp’ü da hatırla. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişti: Gerçekten şeytan, beni zorluk ve eleme uğrattı. 42- (Kendisine) “Ayağınla yere vur” dedik. İşte hem yıkanacak, hem içecek serin bir su!... (Yıkan ve iç, yorgunluğun ve hastalığın geçsin).

 

Arıya verilen emir

Nahl 68- Senin Rabbin, bal arasına da şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin. 69- Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana has kıldığı (şaşırmayacağın) yayılım yollarına çık. O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. Doğrusu bunda da düşünecek bir topluluk için (Allah’ın hikmet ve emrine delâlet eden) büyük bir alâmet var.

 

Hz. Meryem’e yapılan teselli ve ilham

Meryem 22- Nihayet (Cebrail’in üfürmesiyle Meryem) İsa’ya gebe kaldı ve bununla uzak bir yere çekildi. 23- Sonra doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya götürdü, “Ah nolaydım! Bundan önce öleydim de unutulmuş gitmiş olaydım” dedi. 24- (Cebrail, yüksek bir yerde bulunan) Meryem’e aşağı tarafından şöyle çağırdı: Sakın üzülme, Rabbin senin alt yanında bir su arkı yarattı. 25- Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. 26- Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen “Ben Rahman’a (Allah’a) bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiç kimseye asla söz söylemeyeceğim” de.

 

İnsana, şeytan veya melek tarafından yapılan ilham

Şems 8- Sonra da ona kötülük ve takvayı ilham edene yemin olsun ki 9- Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. 10- Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.

 

Sonuç olarak:

Yukarıdaki düşünürler ya profesörlük yaparak, ya eserler yazarak yaşadığı çağda idarecilikle ünlü olmuş ve fikirleri birçok insanı etkilerken, bunun yanında Hz. Âdem’den beri peygamberler ve getirdikleri vahyi bilgi ve düşüncelerle birçok insanın hidayetine sebep olmuşlardır.

 

Batı dünyasına ise bazı istisnalar hariç genellikle bu felsefi fikirler yön vermiştir. Bu fikirlerin bir kaçı hariç ekseriyeti vahye dayalı doğru bilginin öğrenilmesine set çekmiştir. Çünkü yeniçağda evreni ve insanı konu edinen bilimciler ilahi sanatı görüp iman etmesi gerekirken ya İslam’ ı tam duymamış, duysa da pek ilgilenmemiş, Hıristiyanlığın da:

1- Hz. İsa herkesin günahını yüklenmek için çarmıha gerildi

2- Allah’a evlat isnadı ve Allah-Meryem-İsa üçlemeleri

3- Hz. Âdem ve Havva’nın cennetten kovulma suçunun affı için kiliseye sığınalım çağrısı çıkmazlarına ve mantıksızlığına bakıp ondanda uzak durmuşlar buna rağmen fizik ve metafizik konularında da fikirler yürütmüşlerdir. Vahyi tam olarak incelemediklerinden hakkı maalesef keşfedip yansıtamamışlardır. Şimdikiler de onları takip etmektedir. Hâlbuki gerçek ilim aslında inanmayı gerektirir.

Tüm insanlara gerçeği duyurmak için: Bütün fen ve sosyal bilimler yeniden Kur’an doğrultusunda gözden geçirilmeli ve bilim İslamileştirilmelidir. Yoksa Ateist doğrultuda veya tabiatı ilahlaştıran eserler okutulduğu müddetçe insan israfının önüne geçilemeyecektir. Bu nedenle İslam’i ülkelere, cemaatlere ve müslüman bilim adamlarına geleceğin neslini kurtarmak için bu konuda çok büyük görevler düşmektedir. Çünkü Kur’an’ı ve peygamberi tam araştırmadan kariyer sahipleri bile hakkı bulamamaktadırlar. Hâlbuki akıllarını kullanıp gerçeği bulsunlar diye Allah kitap ve peygamber göndermiştir.