SECÜLARİZM
(SEKÜLARİZM) - DÜNYAYA ODAKLANMA ÇABALARI
Sekülarizm, yalnız dünya hayatına
odaklanma hareketi olup ilk peygamberden beri tüm peygamberlere karşı gelen,
onlarla savaşan, sürgün eden veya öldüren ve böylece helak olanların düşünce ve
adetlerinin milattan önceki asırlardan beri İskenderiye ve Anadolu’da ve
çevresinde yaşayan Fars, Rum ve Yahudi kabilelerinin kutsalla savaşmalarının
diğer toplulukların bazılarına yayılmasıyla bu yaklaşım tarzı, bazı kitleler
tarafından tarih süreci içinde ideal bir yaşam biçimi haline getirildi.
Bu konuda sözlük bilimci İngiliz
Samuel Johnson (1709 – 1784) Sekülarizm için “ilgi yalnız dünyaya olmalı, dini
ve uhrevi olan ne varsa hayattan silmeli, silinemese de hiç olmazsa etkisini
azaltmalıdır” tezinde bulunmuştur.
Yine İngiliz yazar George Jakop
Halyoake (1817–1906) Sekülarizm’i inanca ait tüm düşünceleri dışlama doktrini
olarak tanımlamıştır. Bunun için “fert, bir dine inansa da topluma yansıtmamalı”
fikrini savunmuştur.
Seküler akım çeşitli yöntemlerle
dini yalnız kamudan değil tüm hayattan kovmaya çalışırken diğer yönden akıl
öncülüğünde bilimi, teknolojiyi ideallerine alet ederek çıkarları doğrultusunda
vesayeti altına aldıkları devletleri güçlendirmeye çalıştılar. Özellikle batıda
önce İsevi Hıristiyanlığı, sonra teslis yani üçlü, şirkli Hıristiyanlığa sonra da
halkı Sekülarizm’e yönlendirdiler. Batı eliti kafayı çalıştırıp hakkı bulması
gerekirken Sekülarizm rüzgârıyla savrularak dinden uzaklaştı.
Sekülaristler bu şeytani planlarını
gerçekleştirmek için insanların hoşgörülerinden yararlanarak sızabildikleri her
yere fen bilimlerini ve teknolojiyi kullanarak özellikle maharetli elit
tabakayı saflarına çekerek girdiler. Örneğin;
1.
Kutsal konulara septiklerin şüpheciliğiyle yaklaşarak oryantalist bir tavırla
inançlara şüphe sokarak akla ve deneysel bilime güvenirlik sağladılar.
2. Deneycilerin
görünüşte deneyin dışında hiçbir bilgi kabul etmeyişleriyle aslında vahyi de
dışlayarak materyalizme de kapı açmış oldular.
3. A.
Comte’nin pozitivizmiyle “görmediğime inanmam” fikriyle zamanla ateizme katkıda
bulunmuş oldular.
4. Pragmatizmdeki
ne olursa olsun menfaat sağlayan her şeyin iyi ve faydalı olduğu düşüncesiyle
namus ticareti de olsa iyi olduğu kanaatinde olan bir ticari anlayışla, yine
haram helal düşünmeyen bir tüketim yarışıyla sentezlenen ve asla acıması olmayan
sömürücü kapitalist bir zihniyet oluşturdular.
5. Marks’taki
“maddenin her şeyin yaratıcısı olduğu” fikriyle maddenin putlaştırılmasını
sağladılar.
6.
Freud, doktrinindeki cinselliği hayatın amacı haline getirerek milletlerin asıl
sermayesi olan lise ve üniversite gençliğini uyuşturucu ve fuhşa iterek saf
dışı etmeye çalışırlar.
7.
Kendileri çalıp kendileri oynayanlar gibi Seküralistler de kendi zihniyetlerindeki
adamlarına fikirlerinin yayılması için Nobel ödülleri dağıtırlar. Böylece bilimle
birlikte herkese karşı kibarlığı, Allah’a karşı ise nankörlüğü de vermeye
çalışırlar.
8.
Seküralistler basın, yayın, müzik ve resimde sanattan çok çıplaklığı
sergilettirip arzu tahrikini artırmaktadırlar. Bu uygulamalarıyla da başka
düşmana lüzum koymamaktadırlar.
9.
Siyasette de özgürlük, demokrasi ve laikliği savunurlar ama dışarıdan gelip yerleşen
ağaç kurdu veya tümör gibi zayıf bulduğu yere yerleşerek bir yandan kemirir
diğer yönden de inananları gerçek veya hayali suçlamalarla damgalayarak
marjinal hale getirmeye çalışırlar.
10. Seküralistler
adalet kelimesini de dillerinden düşürmezler ama tarihte köleleriyle ün yapmış
ve fakir halkın malını yiyip yiyip kusan Romalıların adalet anlayışıyla yetişirler.
Eğer bir yerde hüküm makamına yerleşirlerse, haşmete ve dokunmazlığa bürünürler,
deve yürüyüşüyle yol alma gibi bir anlayışla en hayati iş ve kurumların
işleyişini çıkmaza sokarak ve gelişmeye ayak bağı olarak, millete çok büyük
zararlar verdirmeye çalışabilirler. Hâlbuki inançlı ve vatansever bir hüküm
sahibi ise verdiği kararlardan dolayı Allah’ın da kendisini mahkeme edeceğini
düşünerek kuyumcu terazisinden daha hassas bir hüküm sahibi olabilir.
Toplumlarda istenenler de bunlardır.
Tüm yukarıdaki çarpıklıkları Sekülaristler;
1.
Mason localarının arka bahçesine çevirdikleri yerlerde karma eğitim, karma
çalışma hayatı ve karma yolculuk dayatmaları yanında basın, yayın, müzik, spor
ve eğlence yoluyla yayarlar. Önerdikleri düşünce ve yaşam modelini önce batı
ülkelerine oradan da bilim ve teknolojiyi kullanarak yine sivil ve askeri
anlaşmaları da amaçlarına alet ederek tüm dünyaya yaymakta ve kıskacına aldığı
ülkeleri tarihinden ve değerlerinden koparmaktadırlar.
2.
Sekülarizm’in bilim felsefesi ve uluslararası otoriteleri kullanarak vesayetine
aldığı modernist devletler, tüm plan,
proje ve hareketlerini, yine modernist doğa bilimcileri de açıklamalarını dine
değil de determinizme yani sebep sonuç ilkelerine ve bilimin verilerine göre
yapmalıdırlar tezleriyle birlikte uygulamasını da yaparlar. Kamuda çalışma
saatleri de ibadete göre değil de ihtiyaca göre olmalı, hukuki kararlara da dini
otoriteleri karıştırmamalıdır, yine toplumsal ilişkiler de dini ahlaka göre
değil etik ve yasalara göre ayarlamalıdır iddiasındadırlar.
3.
Dinin her konuda özgürlükleri kısıtlayıcı olduğu ön yargısıyla hareket ettiler.
Ancak özgür akılla, tutarlı ve mutlu olunacağına inanırlar. Bu nedenle
aydınlanmacı felsefi bir yaklaşımla hayatla ilgili tüm kaide, kural ve
toplumsal ahlakı öncelikle insanların kendilerinin oluşturması gerektiğini
savunurlar.
4.
Din hariç her şey gibi çağ da değişir. Bu değişime ve bilimsel gelişmelere ayak
uyduramayan toplumlar geride kalır ve elenirler. Zira toplumsal süreç zorunlu
olarak teoloji (dine dayalı açıklamaları ) ve metafiziği (ahiret inancını) bırakarak
pozitivizme sadece gördüğüne ve deneyin verilerine göre yaşayan toplum olmaya
ulaşmak zorundadırlar. Bunun için her kültürlü toplumun, seküler sürece
girmesini zaruri gördüler. Sekülaristler böylece kendi ideallerini
kadrolaştıkları milletlerin de ideali haline getirirler.
5.
İslam’ı doğma olarak görmekle asıl olarak kendileri dogmatik ve özürlü gözle
bakmış oluyorlar. Eğer İslam insanların ürettiği kültür olsaydı o zaman vakti
geçebilir ve reform gerekebilirdi, seküralist veya diğer eleştiricilerin
dedikleri de doğru olurdu. Hâlbuki bu din eskimiyor ve yıpranmıyor ki reform
gereksin. Kur’an’ı her şeyi bilen Allah
gönderdiği için o bir doğma değil bir vahiydir. Ayrıca istişareyi emreden bir
din asla doğma olamaz zira Şura 38- …(Onların) işleri de hep aralarında
danışıklıdır… buyrulmakta ve bu emirler kıyamete kadar da yürürlüktedir.
Seküler devletlerde;
1.
Demokrasi ve özgürlükler adına dinler ve
mezhepler olsa da din devlete, devlette dine karışmaz derlerse de locaların
vesayetindeki devletlerin sorumluları her fırsatta laiklik bahanesiyle
özgürlükleri kısıtladılar. İnançlı kesimi zelil edilirken Süleyman tapınağını
kurmaya çalışan locaların ekmeğine yağ sürmüş oldular. Ama ne hazin ki localara
yapılan gönüllü dalkavukluğun vatana ve millete yapılan bir ihanet olduğu hâlâ
elit bazında anlaşılmış değildir.
2.
Yemin Allah adına değil de namus ve şeref üzerine yapılmaktadır. Bu yeminin
yapıldığı yerlerde de suç oranları arttığına göre bunun nasıl bir namus veya
şeref yemini olduğu veya imanı olmayanın şerefi ve itibarı olur mu? diye
sorgulanması gerekmektedir.
3.
Dini kurumların elektrik ve suyunu ödemez.
4.
Nikâhı din görevlisi değil devlet görevlisi kıyar.
5.
Dini inancın vatandaşta bir vicdan meselesi olarak kalmasını, sosyal hayatına
ve işlerine kesinlikle etki yapmamasını her fırsatta tekrarlar.
6.
Seküler bürokratlar kendilerini daima ilerici ve üstün görürler. Eğer halk ta
kendileri gibi olmazsa onları gerici ve cahil olarak görürler. Genellikle halka
yukarıdan bakarlar, biraz dindar olanların toplumda orta ve üst tabakada yer
almasını pek istemezler. Bu nedenle tesettürlü bayanların ve sakallı erkeklerin
irticacı diye önlerini kesmeye çalışırlar.
Sosyolojik verilere göre seküler
baskı, kutsalları horlama ve dışlamaya üç nesil boyu devam ederse ateist bir
nesil doğabilir yoksa çevre ülkelerde olduğu gibi gerilim veya toplumsal
patlamalarla geri tepmektedir. İlahi yasa gereği “tabiat boşluk kabul etmiyor”,
inananlar zayıfladıkça seküralizm güçleniyor, İslam anlaşıldıkça da seküralizm
zayıflıyor.
Sekülarizm;
1.
Batıda ortaçağ sonrası Rönesans ve reform hareketlerine lokomotif görevi yaptı.
Zira kilise ve bilim adamları arasındaki mücadelede Galile, Kopernik ve Bürüno
gibi bilim öncüleri engizisyon mahkemelerinde zikzak çizmeden ölüme mahkûm
oldular. Ama bunların maddi veya manevi rantı Seküralistlerin oldu.
2.
Zamanla seküler akım tarafı bunlar ve bunlardan başka A. Comte, E. Dürkheim, S.
Freud, Nietzsche (Niçe), J. Sartre, F. Tönnies, H. Spenser, K. Marks gibileri
bayraklaştırarak batıda egemen oldular.
3.
Ama yerine göre seküler akım bazen
geçici bir süre papaz bilim adamı yetiştirirken diğer yönde dini dışlama
sürecinde elit tabakanın büyük bir kısmını ateizme sürüklemiş oldu.
4.
Bu akım, seküler yaklaşımı eğitim,
öğretim ve sömürgecilik hareketiyle de dünyaya yaydı.
5.
Hâlbuki bir köpek bile sahibine sadakat gösterirken bu dini dışlayıcı Seküralist
işgalciler Rableriyle savaşmaya bilimi alet ettiler.
Tarih boyu görüldü ki gerçek ilim,
sahibini Allah’a yöneltir ve onurlu kılar. Bunun için her yerde bir elinde Kur’an
diğerinde fen araştırmaları bulunan profesörler, halkı aydınlatan imanlı
yazarlar ve ünlü sanatçılar ve yüreği yanan müminlerin çalışmalarıyla ilmin,
sanatın ve sosyal hayatın İslamileşmesi bir zarurettir.
Bu kadar lütuf sahibi Allah’a karşı
kendini bilen, vicdanlı, merhametli bir insanın nankörlük yapması ve Allah’ın
dinine karşı savaşım vermesi mümkün değildir. Bu durumda peygamberimizin
yolunda batılla mücadeleye devam etmeye ve yaptığı dua gibi biz de faydasız ve
saptırıcı ilimden Allah’a sığınmamız gerekmektedir.
SEKÜLARİZMİN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
1.
Allah, ilk indirdiği ayette Alak 12 de “Yaratan Rabbinin adıyla oku” buyurduğu
halde Sekülarist zihniyetin öncüleri tam bunun zıddını istediler. Zira;
Fussilet 26- Bir de o
kâfir olanlar: Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve ona bozgunculuk edin, olur ki üstün
gelirsiniz, dediler.
Bunlara
karşı ise Rabbimiz aşağıdaki ayetlerini buyrulmaktadır.
Ala 9- O halde,
fayda versin (yahut fayda vermesin), sen Kur’an ile öğüt ver (tebliğ vazifeni
yap). 10- Muhakkak ki Allah’tan korkan
öğüt alacaktır. 11- Kâfir olan (Şaki) ise
öğüt almaktan kaçınacaktır.
Müddesir 49- Böyle
iken onlara ne oluyor ki Kur’an’dan yüz çeviriyorlar. 50- Sanki ürkmüş yaban eşekleri, 51- Aslandan kaçmaktalar...
İnfitar 6- Ey
(kâfir) insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan ne?
2.
Rad 2 de
“... Bütün işleri o (Allah) idare ediyor…” buyrulduğu halde Aristo’nun tabiatta
kör bir akış iddiası ve yine çoğunlukla fencilerin tabiatı yaratıcı gibi göstermeleri,
farkında olmadan çok tanrıcılığa kapı açmaktadır.
Hâlbuki Rabbimiz soruyor;
Tur 35- Yoksa
kendileri Hâlık’sız mı yaratıldılar? Yoksa onlar (kendi nefislerini)
yaratıcılar mıdırlar? 36- Yoksa gökleri
ve yeri mi yarattılar? Hayır, (onlar hakkı gerçek olarak) anlamazlar.
Bu konuda bilinmesi gereken ise;
Haşr 24- O, öyle
Allah ki Hâlık’dır; her şeyi yaratıp takdir edendir, Bari’dir; yoktan var
edendir, Musavvir’dir; bütün varlıklara şekil verendir…
Bu nedenle
bilimin İslamileşmesi gerekmektedir yoksa bilimde Seküralizm devam ettikçe
Allah korusun insan israfı devam edecektir.
3.
Alak 2
de “insanın kan pıhtısından yaratıldığı” bildirildiği halde Darwin’in insanın
antrapoidden geldiğini savunması ve birçok Fen fakültesinin kapısının üstünde maymundan
insana kadar resimlerin sergilenmesi yeni nesillerin nasıl Seküralist bilimle
yutturulmaya çalışıldığının bir göstergesidir.
4. Seküralistler, tüm hayati
meselelerin çözümüne dinin karıştırılmamasını isterken buna karşı Allah ise şöyle
buyurmaktadır:
Nisa 59- Ey iman
edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat
edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Resulüne arz
ediniz; eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı,
hem de netice bakımından daha güzeldir.
5.
Seküralistler, dini sosyal hayatın dışına itmekle aslında şeytanın görevini
üslenmiş görünüyorlar. Zira
Araf 11- Gerçekten
ilk defa sizi (ruhlarınızı) yarattık, sonra size şekil verdik ve sonra da
meleklere: Âdem’e (hürmet için) secde edin, dedik. Hemen İblisten başka bütün
melekler secde ettiler, o (iblis) secde edicilerden olmadı. 12- Allah İblis’e: Ben, sana secde ile emretmiş
iken seni, secde etmekten alıkoyan neydi? buyurdu. İblis şöyle dedi: Ben
Âdem’den hayırlıyım çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. 13- Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Hemen in oradan
(cennetten), sana cennette kibirlenmek (kendini büyük görmek) gerekmez. Haydi,
çık, çünkü sen, hor ve bayağı kimselerdensin. 14-
İblis: Bana kıyamete kadar ömür ve mühlet ver, dedi. 15- Allah da: Sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. 16- İblis: Öyle ise beni azdırmana karşılık, yemin
ederim ki insanoğullarını saptırmak için muhakkak senin doğru yoluna
oturacağım, vesvese verip pusu kuracağım. 17-
Sonra onlara, önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Sen de çoğunu şükrediciler bulmayacaksın, dedi.
Allah’ın
şeytana cevabı ise şudur:
İsra 65- Doğrusu,
benim o gerçek kullarım var ya! Senin (ey İblis) onlar üzerine hiç bir hâkimiyetin
yoktur. Rabbin ise vekil olarak yeter.
6- Bugün Sekülarizm’e
daha yakından bakarsak arkasında aşağıdakilerin olduğunu görebiliriz.
Maide 64- Bir de
Yahudi’ler “Allah’ın eli bağlıdır.
(cömert değildir.)” dediler. Bu dedikleri söz sebebiyle elleri hayır yapmak
hususunda bağlandı ve lânetlendiler. Doğrusu Allah’ın kudret elleri açıktır,
dilediği gibi ihsan eder. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen ayetler,
onlardan birçoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Bununla beraber biz
onların arasına kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık bıraktık. Onlar, her
ne zaman harp için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Daima
yeryüzünde fesat için koşarlar. Allah ise fesat çıkaranları sevmez.
Not:
Sekülaristler yukarıdaki ayetin işaret ettiği yahudilerden başka eski Yunan
mitolojilerinden olan Prometheus’dan (Promete’den) da esinlenirler.
Güya
Promete kendi ciğerlerini kartallara feda ederek hışmından çok korktuğu Zeus
tanrısından ateşi (ilmi, adaleti, serveti vs.) çalarak insana vermiş ve bugünkü
medeniyete temel olmuştur.
Bu
efsaneye inanan başta yunanlı atletler olmak üzere Promete’nin azmiyle özdeşim
kurarak tanrıyı sosyal hayattan kovarak özgürleşme ve yükselme ruhuyla tutuşan
tüm atletlerin, yürüyüşçülerin ve bürokratların bilinçli veya bilinçsiz bu
meşaleleri ellerinde tuttuğu görülür.
Hâlbuki
objektif olarak gerçekleri görebilenler için mutfaktan et aşıran kedi gibi
tanrılarından aşırdıklarına inandıkları ilim, mal, para, servet, sanat, enerji
vs. ile kendilerini nankörlüğe, sefahate ve karanlıklara iterken Kur’an’ın da
müminleri aydınlığa götürdüğü görülmektedir. Zira;
Tevbe 67- Münafık
erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü
emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır
yapmazlar). Allah’ı (ona itaati) unuttular, Allah da onları unuttu
(hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.
7- Allah’ın Sekülarist
ve diğer saptırıcılara karşı müminlerden isteği ise şudur:
Maide 105- Ey iman
edenler! Nefislerinizi düzeltmek üzerinize borçtur. Siz düzelip doğru yolda
bulunduktan sonra, yolunu şaşıranlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü
nihayet Allah’adır. Artık ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.
8.
Sekülaristlerin ahirette düşebileceği acıklı manzara da şudur:
Sebe 31- O küfre
varanlar: Biz, asla ne bu Kur’an’a inanırız, ne de ondan öncekine (Tevrat ve
İncil’e), dediler. Fakat sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda durdurulurlarken
sözü birbirlerine çevirerek, düşükler o büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız
muhakkak biz iman ederdik, dedikleri zaman bir göreydin!... 32- Büyüklük taslayanlar, düşüklere (cevap olarak
şöyle) derler: Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır,
siz kendiniz suçlu idiniz. 33- O düşükler
de büyüklük taslayanlara: Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Çünkü siz,
bize Allah’ı inkâr etmemizi (Peygamberi tanımamamızı), O’na ortaklar koşmamızı
emrediyordunuz, derler. Azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirirler.
Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir lâleler vururuz. Onlar ancak
yaptıklarının cezasını çekerler.