KONUYU OKU
ARAŞTIRMALAR (GÜNCEL KONULAR)
82. SEKULARİZM

SECÜLARİZM (SEKÜLARİZM) - DÜNYAYA ODAKLANMA ÇABALARI

 

Sekülarizm, yalnız dünya hayatına odaklanma hareketi olup ilk peygamberden beri tüm peygamberlere karşı gelen, onlarla savaşan, sürgün eden veya öldüren ve böylece helak olanların düşünce ve adetlerinin milattan önceki asırlardan beri İskenderiye ve Anadolu’da ve çevresinde yaşayan Fars, Rum ve Yahudi kabilelerinin kutsalla savaşmalarının diğer toplulukların bazılarına yayılmasıyla bu yaklaşım tarzı, bazı kitleler tarafından tarih süreci içinde ideal bir yaşam biçimi haline getirildi.

Bu konuda sözlük bilimci İngiliz Samuel Johnson (1709 – 1784) Sekülarizm için “ilgi yalnız dünyaya olmalı, dini ve uhrevi olan ne varsa hayattan silmeli, silinemese de hiç olmazsa etkisini azaltmalıdır” tezinde bulunmuştur.

Yine İngiliz yazar George Jakop Halyoake (1817–1906) Sekülarizm’i inanca ait tüm düşünceleri dışlama doktrini olarak tanımlamıştır. Bunun için “fert, bir dine inansa da topluma yansıtmamalı” fikrini savunmuştur.

Seküler akım çeşitli yöntemlerle dini yalnız kamudan değil tüm hayattan kovmaya çalışırken diğer yönden akıl öncülüğünde bilimi, teknolojiyi ideallerine alet ederek çıkarları doğrultusunda vesayeti altına aldıkları devletleri güçlendirmeye çalıştılar. Özellikle batıda önce İsevi Hıristiyanlığı, sonra teslis yani üçlü, şirkli Hıristiyanlığa sonra da halkı Sekülarizm’e yönlendirdiler. Batı eliti kafayı çalıştırıp hakkı bulması gerekirken Sekülarizm rüzgârıyla savrularak dinden uzaklaştı.

Sekülaristler bu şeytani planlarını gerçekleştirmek için insanların hoşgörülerinden yararlanarak sızabildikleri her yere fen bilimlerini ve teknolojiyi kullanarak özellikle maharetli elit tabakayı saflarına çekerek girdiler. Örneğin;

1. Kutsal konulara septiklerin şüpheciliğiyle yaklaşarak oryantalist bir tavırla inançlara şüphe sokarak akla ve deneysel bilime güvenirlik sağladılar.

2. Deneycilerin görünüşte deneyin dışında hiçbir bilgi kabul etmeyişleriyle aslında vahyi de dışlayarak materyalizme de kapı açmış oldular.

3. A. Comte’nin pozitivizmiyle “görmediğime inanmam” fikriyle zamanla ateizme katkıda bulunmuş oldular.

4. Pragmatizmdeki ne olursa olsun menfaat sağlayan her şeyin iyi ve faydalı olduğu düşüncesiyle namus ticareti de olsa iyi olduğu kanaatinde olan bir ticari anlayışla, yine haram helal düşünmeyen bir tüketim yarışıyla sentezlenen ve asla acıması olmayan sömürücü kapitalist bir zihniyet oluşturdular.

5. Marks’taki “maddenin her şeyin yaratıcısı olduğu” fikriyle maddenin putlaştırılmasını sağladılar.

6. Freud, doktrinindeki cinselliği hayatın amacı haline getirerek milletlerin asıl sermayesi olan lise ve üniversite gençliğini uyuşturucu ve fuhşa iterek saf dışı etmeye çalışırlar.

7. Kendileri çalıp kendileri oynayanlar gibi Seküralistler de kendi zihniyetlerindeki adamlarına fikirlerinin yayılması için Nobel ödülleri dağıtırlar. Böylece bilimle birlikte herkese karşı kibarlığı, Allah’a karşı ise nankörlüğü de vermeye çalışırlar.

8. Seküralistler basın, yayın, müzik ve resimde sanattan çok çıplaklığı sergilettirip arzu tahrikini artırmaktadırlar. Bu uygulamalarıyla da başka düşmana lüzum koymamaktadırlar.

9. Siyasette de özgürlük, demokrasi ve laikliği savunurlar ama dışarıdan gelip yerleşen ağaç kurdu veya tümör gibi zayıf bulduğu yere yerleşerek bir yandan kemirir diğer yönden de inananları gerçek veya hayali suçlamalarla damgalayarak marjinal hale getirmeye çalışırlar.

10. Seküralistler adalet kelimesini de dillerinden düşürmezler ama tarihte köleleriyle ün yapmış ve fakir halkın malını yiyip yiyip kusan Romalıların adalet anlayışıyla yetişirler. Eğer bir yerde hüküm makamına yerleşirlerse, haşmete ve dokunmazlığa bürünürler, deve yürüyüşüyle yol alma gibi bir anlayışla en hayati iş ve kurumların işleyişini çıkmaza sokarak ve gelişmeye ayak bağı olarak, millete çok büyük zararlar verdirmeye çalışabilirler. Hâlbuki inançlı ve vatansever bir hüküm sahibi ise verdiği kararlardan dolayı Allah’ın da kendisini mahkeme edeceğini düşünerek kuyumcu terazisinden daha hassas bir hüküm sahibi olabilir. Toplumlarda istenenler de bunlardır.

Tüm yukarıdaki çarpıklıkları Sekülaristler;

1. Mason localarının arka bahçesine çevirdikleri yerlerde karma eğitim, karma çalışma hayatı ve karma yolculuk dayatmaları yanında basın, yayın, müzik, spor ve eğlence yoluyla yayarlar. Önerdikleri düşünce ve yaşam modelini önce batı ülkelerine oradan da bilim ve teknolojiyi kullanarak yine sivil ve askeri anlaşmaları da amaçlarına alet ederek tüm dünyaya yaymakta ve kıskacına aldığı ülkeleri tarihinden ve değerlerinden koparmaktadırlar.

2. Sekülarizm’in bilim felsefesi ve uluslararası otoriteleri kullanarak vesayetine aldığı modernist devletler,  tüm plan, proje ve hareketlerini, yine modernist doğa bilimcileri de açıklamalarını dine değil de determinizme yani sebep sonuç ilkelerine ve bilimin verilerine göre yapmalıdırlar tezleriyle birlikte uygulamasını da yaparlar. Kamuda çalışma saatleri de ibadete göre değil de ihtiyaca göre olmalı, hukuki kararlara da dini otoriteleri karıştırmamalıdır, yine toplumsal ilişkiler de dini ahlaka göre değil etik ve yasalara göre ayarlamalıdır iddiasındadırlar.

3. Dinin her konuda özgürlükleri kısıtlayıcı olduğu ön yargısıyla hareket ettiler. Ancak özgür akılla, tutarlı ve mutlu olunacağına inanırlar. Bu nedenle aydınlanmacı felsefi bir yaklaşımla hayatla ilgili tüm kaide, kural ve toplumsal ahlakı öncelikle insanların kendilerinin oluşturması gerektiğini savunurlar.

4. Din hariç her şey gibi çağ da değişir. Bu değişime ve bilimsel gelişmelere ayak uyduramayan toplumlar geride kalır ve elenirler. Zira toplumsal süreç zorunlu olarak teoloji (dine dayalı açıklamaları ) ve metafiziği (ahiret inancını) bırakarak pozitivizme sadece gördüğüne ve deneyin verilerine göre yaşayan toplum olmaya ulaşmak zorundadırlar. Bunun için her kültürlü toplumun, seküler sürece girmesini zaruri gördüler. Sekülaristler böylece kendi ideallerini kadrolaştıkları milletlerin de ideali haline getirirler.

5. İslam’ı doğma olarak görmekle asıl olarak kendileri dogmatik ve özürlü gözle bakmış oluyorlar. Eğer İslam insanların ürettiği kültür olsaydı o zaman vakti geçebilir ve reform gerekebilirdi, seküralist veya diğer eleştiricilerin dedikleri de doğru olurdu. Hâlbuki bu din eskimiyor ve yıpranmıyor ki reform gereksin.  Kur’an’ı her şeyi bilen Allah gönderdiği için o bir doğma değil bir vahiydir. Ayrıca istişareyi emreden bir din asla doğma olamaz zira Şura 38- …(Onların) işleri de hep aralarında danışıklıdır… buyrulmakta ve bu emirler kıyamete kadar da yürürlüktedir.

Seküler devletlerde;

1.  Demokrasi ve özgürlükler adına dinler ve mezhepler olsa da din devlete, devlette dine karışmaz derlerse de locaların vesayetindeki devletlerin sorumluları her fırsatta laiklik bahanesiyle özgürlükleri kısıtladılar. İnançlı kesimi zelil edilirken Süleyman tapınağını kurmaya çalışan locaların ekmeğine yağ sürmüş oldular. Ama ne hazin ki localara yapılan gönüllü dalkavukluğun vatana ve millete yapılan bir ihanet olduğu hâlâ elit bazında anlaşılmış değildir.

2. Yemin Allah adına değil de namus ve şeref üzerine yapılmaktadır. Bu yeminin yapıldığı yerlerde de suç oranları arttığına göre bunun nasıl bir namus veya şeref yemini olduğu veya imanı olmayanın şerefi ve itibarı olur mu? diye sorgulanması gerekmektedir.

3. Dini kurumların elektrik ve suyunu ödemez.

4. Nikâhı din görevlisi değil devlet görevlisi kıyar.

5. Dini inancın vatandaşta bir vicdan meselesi olarak kalmasını, sosyal hayatına ve işlerine kesinlikle etki yapmamasını her fırsatta tekrarlar.

6. Seküler bürokratlar kendilerini daima ilerici ve üstün görürler. Eğer halk ta kendileri gibi olmazsa onları gerici ve cahil olarak görürler. Genellikle halka yukarıdan bakarlar, biraz dindar olanların toplumda orta ve üst tabakada yer almasını pek istemezler. Bu nedenle tesettürlü bayanların ve sakallı erkeklerin irticacı diye önlerini kesmeye çalışırlar.

Sosyolojik verilere göre seküler baskı, kutsalları horlama ve dışlamaya üç nesil boyu devam ederse ateist bir nesil doğabilir yoksa çevre ülkelerde olduğu gibi gerilim veya toplumsal patlamalarla geri tepmektedir. İlahi yasa gereği “tabiat boşluk kabul etmiyor”, inananlar zayıfladıkça seküralizm güçleniyor, İslam anlaşıldıkça da seküralizm zayıflıyor.

Sekülarizm;

1. Batıda ortaçağ sonrası Rönesans ve reform hareketlerine lokomotif görevi yaptı. Zira kilise ve bilim adamları arasındaki mücadelede Galile, Kopernik ve Bürüno gibi bilim öncüleri engizisyon mahkemelerinde zikzak çizmeden ölüme mahkûm oldular. Ama bunların maddi veya manevi rantı Seküralistlerin oldu.

2. Zamanla seküler akım tarafı bunlar ve bunlardan başka A. Comte, E. Dürkheim, S. Freud, Nietzsche (Niçe), J. Sartre, F. Tönnies, H. Spenser, K. Marks gibileri bayraklaştırarak batıda egemen oldular.

3.  Ama yerine göre seküler akım bazen geçici bir süre papaz bilim adamı yetiştirirken diğer yönde dini dışlama sürecinde elit tabakanın büyük bir kısmını ateizme sürüklemiş oldu.

4.  Bu akım, seküler yaklaşımı eğitim, öğretim ve sömürgecilik hareketiyle de dünyaya yaydı.

5. Hâlbuki bir köpek bile sahibine sadakat gösterirken bu dini dışlayıcı Seküralist işgalciler Rableriyle savaşmaya bilimi alet ettiler.

Tarih boyu görüldü ki gerçek ilim, sahibini Allah’a yöneltir ve onurlu kılar. Bunun için her yerde bir elinde Kur’an diğerinde fen araştırmaları bulunan profesörler, halkı aydınlatan imanlı yazarlar ve ünlü sanatçılar ve yüreği yanan müminlerin çalışmalarıyla ilmin, sanatın ve sosyal hayatın İslamileşmesi bir zarurettir.

Bu kadar lütuf sahibi Allah’a karşı kendini bilen, vicdanlı, merhametli bir insanın nankörlük yapması ve Allah’ın dinine karşı savaşım vermesi mümkün değildir. Bu durumda peygamberimizin yolunda batılla mücadeleye devam etmeye ve yaptığı dua gibi biz de faydasız ve saptırıcı ilimden Allah’a sığınmamız gerekmektedir.

SEKÜLARİZMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 

 

1. Allah, ilk indirdiği ayette Alak 12 de “Yaratan Rabbinin adıyla oku” buyurduğu halde Sekülarist zihniyetin öncüleri tam bunun zıddını istediler. Zira;

 

Fussilet 26- Bir de o kâfir olanlar: Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve ona bozgunculuk edin, olur ki üstün gelirsiniz, dediler.

 

Bunlara karşı ise Rabbimiz aşağıdaki ayetlerini buyrulmaktadır.

 

Ala 9- O halde, fayda versin (yahut fayda vermesin), sen Kur’an ile öğüt ver (tebliğ vazifeni yap). 10- Muhakkak ki Allah’tan korkan öğüt alacaktır. 11- Kâfir olan (Şaki) ise öğüt almaktan kaçınacaktır.

 

Müddesir 49- Böyle iken onlara ne oluyor ki Kur’an’dan yüz çeviriyorlar. 50- Sanki ürkmüş yaban eşekleri, 51- Aslandan kaçmaktalar...

 

İnfitar 6- Ey (kâfir) insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan ne?

 

2. Rad 2 de “... Bütün işleri o (Allah) idare ediyor…” buyrulduğu halde Aristo’nun tabiatta kör bir akış iddiası ve yine çoğunlukla fencilerin tabiatı yaratıcı gibi göstermeleri, farkında olmadan çok tanrıcılığa kapı açmaktadır.

 

Hâlbuki Rabbimiz soruyor;

 

Tur 35- Yoksa kendileri Hâlık’sız mı yaratıldılar? Yoksa onlar (kendi nefislerini) yaratıcılar mıdırlar? 36- Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, (onlar hakkı gerçek olarak) anlamazlar.

 

Bu konuda bilinmesi gereken ise;

 

Haşr 24- O, öyle Allah ki Hâlık’dır; her şeyi yaratıp takdir edendir, Bari’dir; yoktan var edendir, Musavvir’dir; bütün varlıklara şekil verendir…

 

Bu nedenle bilimin İslamileşmesi gerekmektedir yoksa bilimde Seküralizm devam ettikçe Allah korusun insan israfı devam edecektir.

 

3. Alak 2 de “insanın kan pıhtısından yaratıldığı” bildirildiği halde Darwin’in insanın antrapoidden geldiğini savunması ve birçok Fen fakültesinin kapısının üstünde maymundan insana kadar resimlerin sergilenmesi yeni nesillerin nasıl Seküralist bilimle yutturulmaya çalışıldığının bir göstergesidir.

 

4. Seküralistler, tüm hayati meselelerin çözümüne dinin karıştırılmamasını isterken buna karşı Allah ise şöyle buyurmaktadır:

 

Nisa 59- Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah’a ve Resulüne arz ediniz; eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

 

5. Seküralistler, dini sosyal hayatın dışına itmekle aslında şeytanın görevini üslenmiş görünüyorlar. Zira

 

Araf 11- Gerçekten ilk defa sizi (ruhlarınızı) yarattık, sonra size şekil verdik ve sonra da meleklere: Âdem’e (hürmet için) secde edin, dedik. Hemen İblisten başka bütün melekler secde ettiler, o (iblis) secde edicilerden olmadı. 12- Allah İblis’e: Ben, sana secde ile emretmiş iken seni, secde etmekten alıkoyan neydi? buyurdu. İblis şöyle dedi: Ben Âdem’den hayırlıyım çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. 13- Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Hemen in oradan (cennetten), sana cennette kibirlenmek (kendini büyük görmek) gerekmez. Haydi, çık, çünkü sen, hor ve bayağı kimselerdensin. 14- İblis: Bana kıyamete kadar ömür ve mühlet ver, dedi. 15- Allah da: Sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. 16- İblis: Öyle ise beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki insanoğullarını saptırmak için muhakkak senin doğru yoluna oturacağım, vesvese verip pusu kuracağım. 17- Sonra onlara, önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükrediciler bulmayacaksın, dedi.

 

Allah’ın şeytana cevabı ise şudur:

 

İsra 65- Doğrusu, benim o gerçek kullarım var ya! Senin (ey İblis) onlar üzerine hiç bir hâkimiyetin yoktur. Rabbin ise vekil olarak yeter.

 

6- Bugün Sekülarizm’e daha yakından bakarsak arkasında aşağıdakilerin olduğunu görebiliriz.

 

Maide 64- Bir de Yahudi’ler  “Allah’ın eli bağlıdır. (cömert değildir.)” dediler. Bu dedikleri söz sebebiyle elleri hayır yapmak hususunda bağlandı ve lânetlendiler. Doğrusu Allah’ın kudret elleri açıktır, dilediği gibi ihsan eder. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen ayetler, onlardan birçoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Bununla beraber biz onların arasına kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık bıraktık. Onlar, her ne zaman harp için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Daima yeryüzünde fesat için koşarlar. Allah ise fesat çıkaranları sevmez.

 

Not: Sekülaristler yukarıdaki ayetin işaret ettiği yahudilerden başka eski Yunan mitolojilerinden olan Prometheus’dan (Promete’den) da esinlenirler.

Güya Promete kendi ciğerlerini kartallara feda ederek hışmından çok korktuğu Zeus tanrısından ateşi (ilmi, adaleti, serveti vs.) çalarak insana vermiş ve bugünkü medeniyete temel olmuştur.

Bu efsaneye inanan başta yunanlı atletler olmak üzere Promete’nin azmiyle özdeşim kurarak tanrıyı sosyal hayattan kovarak özgürleşme ve yükselme ruhuyla tutuşan tüm atletlerin, yürüyüşçülerin ve bürokratların bilinçli veya bilinçsiz bu meşaleleri ellerinde tuttuğu görülür.

Hâlbuki objektif olarak gerçekleri görebilenler için mutfaktan et aşıran kedi gibi tanrılarından aşırdıklarına inandıkları ilim, mal, para, servet, sanat, enerji vs. ile kendilerini nankörlüğe, sefahate ve karanlıklara iterken Kur’an’ın da müminleri aydınlığa götürdüğü görülmektedir. Zira;

 

Tevbe 67- Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itaati) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.

 

7- Allah’ın Sekülarist ve diğer saptırıcılara karşı müminlerden isteği ise şudur:

 

Maide 105- Ey iman edenler! Nefislerinizi düzeltmek üzerinize borçtur. Siz düzelip doğru yolda bulunduktan sonra, yolunu şaşıranlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü nihayet Allah’adır. Artık ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.

 

8. Sekülaristlerin ahirette düşebileceği acıklı manzara da şudur:

 

Sebe 31- O küfre varanlar: Biz, asla ne bu Kur’an’a inanırız, ne de ondan öncekine (Tevrat ve İncil’e), dediler. Fakat sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda durdurulurlarken sözü birbirlerine çevirerek, düşükler o büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız muhakkak biz iman ederdik, dedikleri zaman bir göreydin!... 32- Büyüklük taslayanlar, düşüklere (cevap olarak şöyle) derler: Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçlu idiniz. 33- O düşükler de büyüklük taslayanlara: Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Çünkü siz, bize Allah’ı inkâr etmemizi (Peygamberi tanımamamızı), O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz, derler. Azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirirler. Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir lâleler vururuz. Onlar ancak yaptıklarının cezasını çekerler.