KONUYU OKU
27. TEKNOLOJİ VE MEDENİYET
Felsefe Ve Felsefenin Öz Eleştirisi
Aklın Değerlendirilmesi

D) AKLIN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

1) İlk çağda; fizikçi filozoflar ana maddeyi araştırmış ve arkadan gelen araştırıcılara model olmuşlardır. Sonra toplumsal olaylara yönelmişler. Bu tür çalışmalar artı ve eksileri ile günümüze kadar gelen birikimlerle önderlik yapmışlardır.

 

2) Orta çağda;

      a) Hıristiyanlık felsefesi Batı’ ya damgasını vurmuş,

      b) Ayrıca müslümanlar da Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika ve Endülüs’ te buna karşı hem Yunan felsefesini incelemişler hem de İslam felsefesini başlatmışlar,

      c) Buna karşı Batı’ da Rönesans felsefesi daha etkili olmuş;

                  a) Araştırmalarını insan ve bilimsel araştırmalar üzerinde yoğunlaştırmışlar,

                  b) Birçok işkence ve engellere rağmen kiliseyi aşarak özgürce tartışma ortamı ile bilimde, ticarette atılım dönemini başlatmışlar,

                  c) Her alanda verim arttırılmış, tarımda, ekonomide, bilimsel araştırmalarda, hukukta, siyasette, insan haklarında vs. her alanda gelişme kendini göstermiştir.

 

3) Yeniçağda;

      a) Bilimsel gelişmeler yine birçok zorlukları ve engelleri aşarak ilerlemiş, bilimsel gelişmelerin ve dünyadaki değişmelerin öncülüğünü yapmıştır.

      b) Skolâstik düşünce hariç felsefeciler kiliseyi işe karıştırmadan evrende cevap bekleyen birçok konularındaki tüm neden ve niçinlere akılla cevap vermeye çalışmışlardır,

      c) Bilimle uğraşanlar da aynı şekilde kiliseyi işe karıştırmadan evrende her alandaki işleyişin nasıl sorusuna Allah´a dayandırmadan bir sebep, sonuç daha sonra mümkün ( olasılık ) prensibi ile cevap vermeye çalışmışlar ama bunlar fizik ötesi konularda tam tatmin edici olmasa da yaşamın teknik araçlarla kolaylaştırılmasında da başarılı olmuşlardır.

      d) Bu yöntem iyi niyetli olsa bile ilim yayılırken ve felsefe yapılırken İslam’ ı da görmezden gelmişlerdir.

      e) Böylece telafisi zor olan bir süreç yaşanmış ve yaşanmaktadır.

      f) Marifet yalnız üstün teknoloji, lüks binalar ve lüks ulaşım araçları yapmak değildir. Esas marifet önce Allah’ a kul olabilmek sonra bu gelişmeleri başarmaktır.

 

4) İslam’ dan uzak olarak anlatılan;

      a) Bir yandan felsefe,

      b) Bir yandan bilim ve fen,

      c) Bir yandan doğru mu, yanlış mı olduğu tam araştırılmadan insanları zan ve madde peşinden koşturan papalık ve kapitalizm,

      d) Diğer yandan madde ve işçiyi ilahlaştıran materyalizm insanları yaratılış amacından saptırmaktadır.

      e) Ne acı ki hâlâ insanı hayran bırakan keşiflerle yapılan elektronik araçlar, ameliyatlar, yangında kullanılan robotlar, uzay araştırmaları, uydu yayınları, varlıktaki incelikleri keşfetmelerine rağmen bir türlü ilahi sanatı anlayıp secdeye kapanmayışları Kur’an olmadan kendilerini sorgulamanın ve gerçekleri bulmanın mümkün olmadığını göstermektedir. Buna rağmen akılları ile geldikleri noktaları gerçekten sorgulayamayışları da hayati bir dramdır. Hâlbuki irademiz dışında bir güç bizi yaratıyor, yaşatıyor ve öldürüyor ve buna karşı gelinemiyor. Aslında akli dengeyi bozmamak için bu güce teslim olmak gerekiyor.

 

5) Özetlersek;

      a) Bir zamanlar Roma’ da Epikur Tanrı, kader, ölüm korkusunu atarak insanların mutluluğa erişeceğini savunmuş,

      b) Orta çağda Haçlı saldırıları ve bugün de torunlarının devam ettirmesi,

      c) 18. yy. da Fransız devrimi ile yayılan ırkçı ve kapitalist düşünceler,

      d) 20. yy. başında materyalist devrimler ve tanrı tanımaz yönüyle var oluşçuluk,

      e) Günümüzde de Hıristiyanlığın geleceğini garantiye almak için Avrupa Birliği ve ABD. öncülüğünde hâlâ yeni dünya düzeni planları ile

      f) Her şeyi yaratan, nimet veren Allah’ a karşı adeta savaşa çağırmaktadırlar. Çünkü vahyi öncül, temel almayan kıyasın sonucu da yanlıştır.

 

6) Aklın gücüne bakarsak birçok bilimsel ve teknik keşifleri başarmıştır;

      a) Ama binlerce yıldır vahyi kabullenmeyenler bir noktada hakkı bulsa da diğer yönleri ile bulamadıklarından ya mistisizme ( içe kapanmaya ), ya da pozitivizme saplanmaktadırlar.

      b) Yarattığı aklın sınırlarını bildiği için Allah elçi ve kitap göndermiştir.

      c) Temiz bir akıl; gönderilen elçi ve kitabı anlayabilecek güçtedir. Eğer akıl kirli ise bu gerçekleri anlayamaz. Özellikle tıp ve astronomide uzmanlaşanlar ilahi sanata bakarak ve hayran kalarak iman etmesi gerekir. Ama bu edinilen bilgi ve kalp temizliği ile orantılı olarak hayati bir karara varacaktır.

      d) Hâlbuki dini yetersiz görerek yanlış noktadan yola çıkarak gerekli olayları açıklamaya kalkan Batılı felsefe ve bilim hâlâ Sırat-ı Müstakim’den çok uzaklarda koşmaktadır.

      e) Bu nedenle dünya ve ahiret mutluluğunu isteyen her insan hastalanınca doktor doktor dolaştığı gibi

      f) Burada da ebedi mutluluğunu isteyen insanlar Kur’an’ daki şifa ve rahmeti iyi araştırmalı ve tekrar tekrar düşünmelidir. Çünkü Kur’an’ da En’âm 32 / 130, Enbiyâ 10 / 321, Enbiyâ 67 / 326 gibi ayetlerle tekrarlar yapılarak “ … hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? “ buyrulmakta, Yunus 100 / 219 da “ … Allah aklını iyi kullanamayanlara azap verir“ buyrulmaktadır. Bunun için aklını iyi yürüterek tereddütsüz bir imana ulaşmak her insanın birinci derecede görevidir.

 

      7) Gazali kendi döneminde, Bediuzzaman 20. yy. da felsefi eleştiri yapmışsa da günümüzde oluşan, aydınları etkileyen bu yeni fikirlerin yeniden İslam’ i bir gözle kritiği yapılmalıdır. Çünkü her ne kadar felsefi düşünceler, fen bilimleri gibi test edilemez ilkesi olsa da: Bu alandaki boşluk vahyin ışığında yeni araştırmacıları beklemektedir.

 

Sonuç olarak;

Artık küresel dünyanın kurbanları değil tam aksine aklı iyi kullanarak küresel bir beyin gücü olmalıdır. Çünkü üstün teknolojiye ulaşmak her şeye ulaşmak değildir zira bilim ve teknikle her imkâna ulaşan birçok uzmanın Allah’ ı bulamadıkları ama bazı putlar ürettikleri görülmektedir. Bu nedenle sarsılmaz bir imanla sorgulayıcı bir kişiliğe sahip olmak için araştırmaya ve özellikle ilmin İslamileştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

 

İlmin öyle bir özelliği var ki insan tüm ömrünü ona verirse ilim de ona az da olsa bazı güzellikler kazandırmaktadır.

 

Bilimsel gelişmeler ve toplumsal düşünceler günümüze çok büyük bedeller ödeyerek ulaşmıştır.

Örneğin;

      a) Batı da Gallile, Copernik ve Bruno hayatlarını feda etmişlerdir,

      b) İslam âleminde Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, İmam-ı Azam, İmam-ı Hanbel, İmam-ı Malik (ra.) canlarını vererek ilme ve insanlığa hizmet etmişler.

      c) Y. Emre, M. Akif, N. Fazıl ve M. İkbal, şiirleriyle gönülleri aydınlatmışlar.

      d) İslami hizmetleri ile yakın tarihte Bediuzzaman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tuna, Esad Erbil, Atıf Hoca (ra.) gibi önderlerin kimisi şahadetleri ile kimisi de ilim, fikir, ter ve gözyaşları içindeki çabaları ile günümüze ışık tuttukları için minnet borçluyuz.

Demek ki vahyi temel alan felsefeye her zaman ihtiyacımız vardır. Ama vahyi dışlayan ateist bir akla güvenenler ise sadece zihin kirliliğine öncülük yapmaktadırlar. Bâki alemde kendileri de itiraf ederek;

 

Mülk 10 / 561 - Ve şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennem mahkûmları arasında olmazdık, derler.